İzleyiciler

2 Aralık 2015 Çarşamba


Bir zamanlar yazın dünyasında Kemal Tahir'ler, Aziz Nesin'er, Fakir Baykurt'lar,  öyküleriyle romanlarıyla adeta kasıp kavuruyordu. Bir taraftan körüklü çizmeli, yuvarlak şapka, eli kırpaçlı baskıcı  köy ağaları bir tarafta çıplak ayaklı, nasırlı elleriyle tarlalarda iş gören ırgatlar, marabalar anadolunun kırsal bölgelerindeki eserlerinde uzun uzun anlatılırdı. Anadolunun bu çilesinden kaçarak şenhre tahta bavullarla gelenler, özellikle siyahbeyaz türk filmlerinde gördüğümüz sahnelerde olduğu gibi Haydarpaşa  tren garında nefes aldıklarında onları martılar, bacalarından duman tüten, zaman zaman düdüğünü kesik kesik öttüren  vapurlar,  karşı sahildeki eskiİstanbul'un ihtişamı adeta onları büyülüyordu. İstanbul bu; İstanbulda olmanın keyfiyle  köyden kasketiyle gelen tahta bavullu adam, parlak ve metal olan,  tütün tabakasından bir cigara çıkartıp yakarken, dumanı da   rüzgardan kavruk olan yüzüne savruluyor,  aynı zamanda içten gelen bir sevinçle  gözleri büyülü bir  ışıltıyla parlıyordu sanki. İstanbul'a gemişti artık... İçinden "İstanbul'un taşı toprağı altındır" diyerek inancını umuduyla pekiştiriyordu.

Fotorafiker: Hurşit Akyıl

1 yorum:

Pabuc dedi ki...

Böyle başlamış bir hayat hikayesi....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...