İzleyiciler

22 Aralık 2017 Cuma

Hüzün Kalbe Dokunur


Hüzün ayrı düşmenin bir tezahürüdür. Şarkılar, ağıt yakmalar iki gönlü birleştiren hüzünlü bir yoldur. Gelgitler, mübadeleler, mülteciler, sınır ihlalleri, denizde boğulup sahile vuran cesetler insanlık dramı değil de nedir!.. Her toplumun bir anadili vardır; o dili konuşmasanız da insanın yegane diyi gönül dilidir. ayrılığın ve ayrı düşmenin dili hüzünden başka bir şey değildir. Hüzün kalbe dokunur.

Profösör

16 Aralık 2017 Cumartesi

At ve Küheylan


Bilincimi kuşandım bir kere.
Keskin bir kılıç gibiyim...
Şahlanan at, küheylan;
Kılıç sallayan nefer benim.

Ey nefis yık bütün putları,
Nefsin bütün zaaflarını!...

Profösör

Bir Nefes


Ey Filistin'in yetim  
Öksüz çocukları!
Bir elinde sapan 
İsrail'e kafa tutan;
İnancım ve ümidim 
Sensin inan!..

Kudüs Kudüs olalı
Dualarla korunaklı.

Profösör

15 Aralık 2017 Cuma

Vahiy Kalbe İner


Vahiy kalbe iner.  Yani Kuran’ın yeri kalplerimizdir. Sonra akıl ve muhakeme devreye girer. Akıl ve muhakeme gücüyle insan Kuran’ın davetini teyid eder. Son kez aklın ve muhakemenin teyid ettiği Kuran’ı kalp tasdik eder. Çünkü kalp tek tasdik makamıdır. Mühür ondadır.  Salim akıl fıtraten kabul ettiği Allah’ın ayetlerini, yine doğru düşünme mantığıyle irdeliyerek inancını güçlendirir. Güçlü bir inanç insana güçlü bir iradeyi de kazandıracaktır. İradeli insan seçimini iyi, güzel ve doğrudan yana yapan insandır. 

Profösör

14 Aralık 2017 Perşembe

Ver Allah'ım Ver!..


Bir de uzakdoğuda yaşadığınızı düşünün; Yağmur birden bastırıyor; evlerinden fırlayan bütün köylüler yalınayak başı kabak kendilerini çılgınca yağan yağmura eşlik ediyorlar. Çılgınnca yağan yağmurun altında çılgınca susa susamış toprak üstünde çılgınca tepiniyorlar. Köylüler için hayat demek yağmurun gelmesiydi. Yağmur gelecek ki; her tarafı sular seller bassa da bu bir yaşama ümidi ve yaşama sevinciydi. Toprağı tepinmeleri ise şimdi sıra sende, şiimdi sıra sende suyunu al, susuzluğunu gider, sonra tohumlar yeşersin, fışkırsın bereket, demek isterler gibiydi. Evet muson yağmurları böyle bir şeydi. Oysa biz yağmurdan kaçarız bir saçak altına, ya da kırık bir şemsiyenin korunaklığına.  Ne kadar ironik. Oysa yağan yağmur değil; yağan rahmettir.  Yüreği yanan, bağrı yanık anadolunun beklediği kaderidir rahmet. Nedense kaderle kederi karıştırırız biz. Oysa kader geçici bir kederdir. Sonu gülen yüzlerdir. Ölüm gibi... Ölmek kendini yerden yere vurarak debelenmek ve  üzülmek demek değil ki!..  Ölüm insan için muvakkat ömrü tamamlayıp, sonsuzluk şerbetini içmek demektir. 

Profösör

Rahmet Ne ki!..


Yağmur yağıyor demezdi de rahmet yağıyor derdi ninem. Rahmet ne ki!.. Ölünün arkasından okunan  bir şey sanırdık dua gibi. Bir şimşek çakması, gök gürlemesi yağmurun yağmasıyla genelde bir hüzün çökerdi içimize. Rahmetin ne demek olduğunu idrak ettik daha sonrası. Yağmur demek rahmet demekti. Bereket demekti. Hayat demekti. Bir sevgi boşanır gibi  rahmet boşanırdı içimize.  Çatımız aksa da üzülmezdik bir kere. Rüzgar vurdukça titreşirdi penceremizdeki kırık camlar. Göz kırpardı rüzgardan kirpiklerini oynatan, gaz lambamızın fitilinden çıkan aydınlık. Bir odacıkta dört çocuk; olur da sönerse lambamız, karanlıkta birbirimize sarılırdık korkudan ve masuzcuktan. Dört duvar bir oda, küçücük bir dört köşe sehpa odanın ortasında, üstünde camı kırık bir lamba. kitapları önünde ders çalışan dört çocuk  lambanın etrafında. Başlar lambadan vuran ışıkla oynaşırlar duvarlarda. Sanki bu doğal bir sinema. Yağmur, rahmet, sevgi, pencere, lamba ve sehpa derken bizim çocukluğumuzun masalsı hikayesi bu satırlarda!..

Profösör

13 Aralık 2017 Çarşamba

Aşk ve Hüzün Kitabından


İnsanı okumak bilgeliktir diyor bir bilge. Okudukça senden bir parça gibi oluyor insan, kainat ve ötesi. İnsanın yaslandığı ağaç kökü sağlamsa besliyor insanı meyvesi ve bunaldığında dinlendiriyor insanı gölgesi.  Bazen bir kişi nasıl da hayatımızı değiştiriyor ve etkiliyor değil mi? En önemlisi onun karşılıksız sevmesi ve ne olursa olsun asla seni terketmemesi.

Profösör

9 Aralık 2017 Cumartesi

Kutsal Kudüs... Kutsal Ev.







Mescid-i Aksa Süleyman Aleyhisselam tarafından inşa ettirilen müslümanların ilk kıblesi olan kutsal bir mesciddir. Beytülmakdis olarak da ifade edilir. Beytülmakdis arapçada kutsal ev demektir. Mescid-i Aksa uzak mescid anlamına gelir ki; Mekke ve Medine'ye uzaklığından dolayı bu isim verilmiştir.

Müslümanlar,  Hırıstiyanlar ve Museviler tarafından kutsal sayılan Kudüs ve Mescid-i Aksa terör devleti İsrail'in işgali sözkonusudur. Şimdi de  emperyalist Amerikanın doğrudan müdehalesiyle Kudüs'ün statü değişikliği bütün dünya müslümanlarını hiçe saymaktadır. Dünya bu adım karşısınad sessiz kalmayacaktır. 

Efendimizin "Sadece üç mescide ziyaret için gidilir;  Mescid-i Haram,  Mescid-i Aksâ ve benim mescidim"  buyurmuştur. Mescid-i Aksa ve Kudüs'ün kutsallığını sorgulamak akla ziyandır. Mabedler birer mekan olduğu kadar, asıl işlevleridir. Mescidler Hakkın divanı ve allah'ın huzuruna çıkmaktır. Bu değerlendirme bütün mabedler için geçerlidir. 

Profösör


Rengarenkler Özgürlüktür



Kıyafet insanın ruhunu ve  iç dünyasını yansıttığı gibi, aynı zamanda bir kültür oluşturur. Sanatçılar olduğu gibi insandırlar.  Giyim kuşamları diğer irsanlardan farklı olabilir. Hiç bir sanatçı monotonluğu sevmez. Rutin çalışmaları olsa da iniş çıkışları, efes alışları ve ilham aldığı kendince kutsal sırları vardır.  Sanatçılar rengarenk bir montla özgür, simsiyah bir gözlükle havalı, yuvarlak bir şapka ile avare, dik yürüyüşüyle özgven sahibidirler. Yazar, çizer, resmeder. Kim böyle bir monta sahip olmak ister!...

Profösör

8 Aralık 2017 Cuma

Şamar Oğlanı


Kenarda, kuytuda ağlayan bir çocuk gördün mü sen!.. Bil ki yediği tokattan değil; onurundan ve gururundan ağlıyordur o. Hiç bir kimsenin çocuğu şamar oğlanı değil; ancak anneler bilir onun bu halini. Ağlayan bir  çocuk görsem, başı tıraşlı  köşelerde,  ağlayan çocuk  sanki benim içimde. Bir zamanlar çocuktum ağlamanın re demek olduğunu iyi bilirdim. Tokat yemekse en çok enseye tokat yerdim. Enseye tokat atan, masumun lokmasını alır derdim. Ha enseye tokat atmışsın, ha müsumun lokmasını ağszından lokmasını almışsın. Lütfen masumlara birazcık sevginiz olsun, biraz da şefkatiniz!.. Tam olsun merhametiniz ki; siz de merhamet göresiniz.

Profösör

Bisiklet Sevdası


Elili yıllar; köyümüze bir otomobil geldiğinde bütün köy çocukları ona dokunabilmek için otomobilin arkasınadan koşardı koşardık. O zaman otomobil tekerleklerinde bulunan metal jantların ortasında  bombeli, nikelanjlı ayna gibi parlak bir kapak bulunurdu. Bu kapak ayna gibi bizim suretimizi ve süiletimizi büyülü ve fantestik bir şekilde yansıtırdı. Daha o zamandan sanat ve estetik duygusu çocukluk ruhumuzu okşuyordu. Bir otomobil sahip olma isteği olmasa bile bisikletlerin farını kaplayan bombeli metal kafa da aynı suret ve süileti yansıttığından olacak ki, bisiklete  sahip olam arzusu zaman zaman içimizde depreşirdi. Doğrusu keşke bir bisikletimiz olsa, farı yansa, keşke bir bisikletimiz olsa zili çalsa diye iç geçirirdik. Bisiklet sürmek de çocukluğumuzda masalsı bir yolculuk gibiydi.

Profösör

7 Aralık 2017 Perşembe

İşte Hakikat... İşte Yalan!..



Çağdaş dediğimiz modern çağ ne yazık ki paçalarından akıyor da hala kendini kirlettiğinin ve kirletildiğinin şuurunda değil. Daha bebeklikte masum beyinlere yerleştirilen, toplar, tüfekler, tanklar, tabancalar, at hırsızları kovboylar çocuklarımızı ruhen tahrip ediyor.   Aç bırakılmış, ruhsuz kalpler ve daha nice akıl budalaları... Çağımızda daha bebek annesinden doğarken masumiyetini yitiriyor. Doktor, elinde neşter doğal bir doğumu yapay bir operasyona dönüştürebiliyor.  Herşey artık maddeyle, parayla pulla, makamla mevkiyle, şan ve şöhretle ölçülüyor. Hani vicdan, hani insanlık, hani maneviyat bunun neresinde!.. Bir zamanlar anne çocuğuna çaputtan oyuncak bebek yapmasını öğretiyordu. Çocuk babasından  ev, araba yapmasını öğreniyor, birlikte  uçurtma uçuruyordu. Bazen saklanbaç oynanır, bazen güreş tutulurdu. Rüzgar gülü pervaneler, kamıştan düdükler, kağıttan kayıklar daha bir çok oyuncaklar.. Çocuklar masum hayaller kurmasını öğreniyordu. Zaman geçti de ne oldu!..  Çağdaş çöplükte çağ dışı yaşamak artık moda oldu.  Oysa bir ışık, ışığın vurduğu delikli bir sepet, deliklerinden süzülen ışıkla efsunlayıcı bir gölge oyunu. Madem ki en büyük ışık güneştir; güneş hakikati temsil ettiğine göre, sepetin ışıkta hareket ettirilmesiyle bir gölge oyunu.  Güneş hakikattir; oynaşan gölge ise bir yalan. Daha bebek çağında hakikati de,  yalanı da öğreniyor insan.!..

Profösör
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...